01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / İmam Malİk b. Enes
İmam Malİk b. Enes

İmam Malİk b. Enes Mehmet Fırat

“Malik Hicaz halkının alimidir.” (Sufyan b. Uyeyne)

“Ulemadan bahsedilirse Malik onların yıldızıdır.” (İmam Şafiî)

Hicret yurdunun imamı ve Ehl-i Sünnet’in dört büyük mezhep imamından biri olan ve Maliki Mezhebinin kurucusu olan “Ebu Abdullah -künyesi- Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir b. Amr b. El-Haris b. Osman b. Huseyl b. Amr b. El-Haris El-Esbahi El-Humeyri El-Medeni” soy zinciriyle bilinen olan büyük İmam Malik b Enes, daha sonra “İmamı” olarak adlandırılacağı Medine-i Münevvere’de 712 (93 H.) yılında doğdu.

Kadı Iyad’ın el-Medarik kitabında naklettiğine göre, İmam Malik ilim tahsil yolculuğuna “Anne ben tahsil etmek istiyorum.” diyerek başladı. Kadı Iyad, annesinin İmam Malik’e en güzel elbiseleri giydirdiği, başına sarığını taktığını ve “Hadi şimdi git ilim tahsil et.” diyerek onu ilme teşvik ettiğini belirtir.

İmam Malik’in ailesi dışında ilk ilim tahsilini Medine’nin fakihi, hadis ilminin büyük ravisi olarak bilinen İmam Rebiat’ur Rey’in yanında aldığını aktaran Kadı Iyad, yine annesinin onu ilim tahsiline gönderdiğinde, “Rebia’nın yanına git ve ilminden önce edebini öğren.” dediğini kaydeder.

Büyük dedesi Malik Bin Ebu Amir, Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman, Hz. Talha b. Ubeydullah (r.a.) ve Ümmü’l  Mü’minin Hz. Aişe’den (r.anha) hadis rivayet etmiş tabiinin büyüklerindendir.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mektebinde yetişen, ilim ve irfan dolu bir ailenin çocuğu olan İmam Malik, başta İmam Rebiat’ur Rey, Nafii b. Abdurrahman el-Kinani, İbn Hürmüz, İbn Şihab Ez-Zühri, İbn El-Mukendir, Abdullah b. Dinar, Salih Bin Keysan ve Said El-Makberi olmak üzere döneminin büyük tabiin ve alimlerinden ders almıştır.

Hatta İmam Malik’in 900 şeyhi olduğu, bunların 300’ünün tabiinden, 600’ünün de tebe-i tabiinden olduğu rivayet edilir.

-İlim tahsil yöntemi

İmam Malik, şeyhlerinin kendisinin ilim ehli olduğu kanısına varana kadar hiçbir şeyhinin rahle-i tedrisatına mazhar olamamıştır, ta ki şeyhleri onun ilim tahsiline layık olduğunu ikrar edene kadar.

Kadı Iyad yine El-Medarik’te İmam’dan, “Hadis ve fetva öğrenmek için mescid’de oturmak isteyen herkes oturamazdı. Ta ki mescid’in salah, fazilet ve yetkili mercileri ilim talibinin uygunluğu konusunda istişare eder ve o yönde karar verene kadar. İşte ben de, ilim ehlinden 70 şeyh bana onay verince ancak tahsile başlayabildim.” şeklindeki sözlerini aktarıyor.

Fetva konusunda da her daim kendisinden ilim derecesiyle daha yükseklerde olan şeyhlerine danışarak fetva verdiğini belirten büyük İmam, “Benden ilmen daha alim olanlara danışmadan hiçbir fetvaya cevap vermedim. Bu konuda ne dersin? Rebia ve Yahya bin Said’e sordum, onlar da bana bu yöntemi öğrettiler.” diyor.

Tedris konusunda ise hiçbir zaman faraziyete önem vermeyen ve vakıaya çözüm arayışı yöntemini benimseyen İmam, farazi ve tahmini fıkıhta bataklığa sürüklenen Irak ulemasının yöntemine karşın tahmin ve faraziyetten uzak durarak bu yönde soru sorulmasını da hoş karşılamamıştır.

-İlmi derecesi

Hadis-i Şerif hafızı ve alimi, hadis ricali eleştirisi konusunda öncü, kendi nezdinden sîka (güvenilir) olmayandan rivayet etmez biri olarak bilinen büyük İmam, fıkıhta olağanüstü bir ilme sahip olarak tavsif edilmiş ve aynı zamanda kendi döneminde Medine-i Münnevere’de tabiinden sonra kendisi dışında alim tanınmaz bir şahsiyettir.

Zira Ebu Abdullah Malik b. Enes, ilmi gelişim aşamalarını, Hz. Resulullah (s.a.s.)’ın yuvası, Allah’ın Resulü’ne şeriatı öğrettiği, Allah’a hicretin yurdu, Ensar ve Muhacir’in vatanı olan Medine-i Münevvere’de geçirmiştir.

Böylesi bir atmosferde, Hz. Resulullah’ın eseri, Sünnetini en iyi yaşayan Sahabe-i Kiram’ın talebelerinin rahle-i tedrisatından geçen İmam Malik, onların bakış açıları ve görüşlerinden etkilenmiş, fetvalarını ve meselelerini ezberlemiş, sorun ve çözümleme yöntemlerini öğrenmiştir.

-Siyasi yaşamı

İmam Malik, 80 küsuru aşkın uzun ömründe birçok Emevi ve Abbasi halifesine şahitlik etmiş, onlara karşı hiçbir zaman şahsi vakarından, nebevi tavrından ödün vermemiştir.

İmam Malik, hilafet davasında Hz. Ali evladını desteklemiş ve hakkın onlara rücu etmesini savunmuştur.

Abbasi Halifesi Ebu Cafer-i Mansur 761’de İmamı, Mekke’deki Hz. Hasan taraftarlarına göndermiş ve Muhammed en-Nefsu’z-Zekiyye ve kardeşi İbrahim b. Abdullah’ı çağırmıştı.

Bu, kendisinin genel bir hürmet kazanmış olduğunu ve hiç olmazsa siyaset bakımından, hükümdara düşman olmayan bir vaziyet almış bulunduğunu gösterir.

İmam Muhammed en-Nefsu’z Zekiyye’nin Medine’yi kontrol altına alması üzerine tereddüt içinde kalan Medine halkı durumu imam Malik’e sordular. O da Abbasi halifesi Mansur’a yapılan biatin ikrahla, zor altında yapıldığını, ikrahın muteber olmadığını, mukrehin (zorlanan)talakının bile sayılmadığı yönünde fetva vererek şehir halkının çoğunun en-Nefsu’z-Zekiyye’ye biat etmesini sağladı. Medine’ye saldıran Mansur’un ordusu en-Nefsu’z-Zekiyye’yi şehit etti.

İmam Malik, ayaklanmaya faal olarak katılmayıp evinde kaldı. Buna rağmen ayaklanmanın başarısızlığa uğraması üzerine, Medine valisi Cafer b. Süleyman tarafından kırbaçla cezalandırıldı. Medine valisinin kırbaç cezası, İmam Malik’in omuzunun çıkmasına neden olmuştur.

İmam Malik, daha sonra Abbasî halifeleri tarafından hürmet görmüştür. 776’da Mehdî, Mekke’de Harem’de yapılacak inşaat vesilesiyle İmam Malik’le münakaşa etmiş, Abbasi halifesi Harun Reşit ise vefat yılı olan 795’de hac münasebetiyle Medine’ye gelerek İmamla görüşmüştür.

İmam Malik, ayrıca Harun Reşit’e bir mektup yazarak, ona öğüt vermiş, Allah’ın öfkesinden sakındırmış, Allah’a itaat olan şeyi emretmesini, Allah’tan korkanlara danışmasını, kötüleri dost edinmekten kaçınmasını, mazluma yardım etmesini ve insanlara âdil davranıp adaletsizlikten kaçınmasını istemiştir.

İmam Malik, çağındaki siyasi koşullara karşı çekimser olmamış, zulme rıza göstermemiş, nebevi bir tavırla mütemekkin ve metanet dolu bir siyasi duruş sergilemiştir.

-İmam Malik ve Muvatta

Hadis-i şerifleri, Sahabe ve Tabiin’in sözlerini yazma eğilimi İmam Malik’den önce de vardı.

İmam Buhari, “Bunları ilk cem eden Er-Rabi b. Subeyh ve Said b. Ebi Urube ve diğerleri idi. Her babı belirli konular çerçevesinde tasnif ederdi. Ancak üçüncü neslin önde gelen alimleri ahkamları yazmaya başladılar. İşte Malik de bu dönemde Muvatta’yı yazdı.” diyerek İmam Malik’in Muvatta’yı kaleme alma yöntemini belirtmiştir.

Muvatta, hadis ve fıkıh ilmini bir araya getiren ilk sayılır. İmam Malik bu yöntemle hadis ve fıkıh alimlerine kapı açmış, böylece birçok alim onun yöntemini benimsemiştir. İmam Malik, hadisleri ayıklama ve sîka olanları alma konusunda çok seçici davranarak, kendinden öncekilerden farklı olarak temayüz etmiştir.

İmam Malik aynı zamanda, kitap ve bab düzeni, kişilere ilişkin bilgiye yer verme, siyak düzeni, tertip ve sınıflandırma konusunda da daha öncekilerin yapmadıkları bir şeyi yaparak öne çıkmış, Allah’ın muvaffakiyeti ve hüsnü niyetiyle de kitabı Muvatta ün kazanmıştır.

Yine İmam Buhari’ye göre en essah rivayet zinciri sayılan, “Malik-Nafi-İbn Ömer” şeklindeki “altın rivayet zinciri” de İmam Malik ile başlar ve Muvatta’nın temelini oluşturur.

-İmam Malik’in eserleri ve vefatı

İmam Malik’in şaheser telifi olan Muvatta’nın yanı sıra Kadı Iyad’a göre, etfsir Garib el-Kur’an, İbn Vehb’e yazdığı kaderle alakalı bir mektup, Abbasi halifesi Harun Reşid’e, Leys b. Sa’d’a ve diğer bazı kadılara yazdığı mektuplar da eserleri arasında yer almaktadır ancak çok fazla öne çıkamamıştır.

İmam Malik, Emevi ve Abbasi devletlerine şahitlik etmiş uzun ve hayırlı bir ömür geçirdi. Takva ve ilim sahibi şahsiyetiyle döneminin Müslümanları arasında menzili yükselen İmam Malik, aynı zamanda bulunduğu topluma önderlik etmiş, kimseden çekinmez, kimse de ona muhalefet etmeye cüret edemezdi.

Vefat öncesi 20 günü aşkın bir hastalık zamanı geçiren İmam Malik, “Eşhedu en’la ilahe illallah, lillahil emru min kabl ve min ba’d (Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Önce de sonra da emir Allah’a aittir).” son sözleriyle 795’te (179 H.) vefat ederek Refik-i Ala’ya hicret etmiştir.

Medine Emiri Abdullah b. Muhammed b. İbrahim el-Abbasi’nin cenaze namazını kıldığı İmam Malik, Medine-i Münnevere’deki Cennet’ul Baki’ye defnedilmiştir.

Mezhebi, önce Hicaz, Mısır, Bilad-i Mağrib ve Endülüs’te yayılmış daha sonra, Mısır ve Hicaz’daki tabiiyyetini kaybederek Kuzey Afrika ve güney bölgelerinde halen varlığını koruyabilmiştir.

Allah İmam Malik’e rahmet eylesin. Her şey gider, salih amel ise kalır. Allah’ı tanıyan, O’na itaat eden, ömrünü O’na itaatte geçiren, Allah yolunda en değerlisini feda edene müjdeler olsun…

Zira Allah iyiliği ed’afi müdaafaa ile ödüllendirir.

Allah’ın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.

Bu makalede İmam Kadı Iyad’ın El-Medarik ve Şeyh Muhammed Ebu Zehra’nın “Malik, Hayatı, Dönemi, Görüşleri ve Fıkhı” adlı eserlerden yararlanılmıştır.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul